Çocuklar insanın içindeki en iyiyi de, en kötüyü de çıkarabilme kapasitesine sahipler… Ya da şöyle ifade edeyim: Annelik insanın içindeki en iyiyi de, en kötüyü de çıkarabilme kapasitesine sahip. En azından benim için.
Çocukluğuma dair en canlı anılarımdan biridir babaannemin bizi yıkaması. “Kız gel, mis gibi sıcak su var bak vallaha ateşşşş gibi” der, sonra da hakikaten ateş gibi suyla yıkardı bizi.
“Sır versem saklar mısın?” diye bir kitap var. Redhouse Kidz’in yeni yayınladığı bir kitap. Birkaç hafta önce katıldığım cinsel eğitim seminerinde Iraz önermiş, semineri düzenleyen HT Hayat da katılımcılara hediye etmişti.
Vallahi kafayı yemek üzereyim sevgili blog okuru. Yer hizasında olmasak camdan aşağı atlamış olabilirdim, o kadar diyeyim… Ben böyle taklitçilik görmedim.
Haziran ayı boyunca Gezi olayları hayatımın -ve dolayısıyla bu blogun- ortasına yerleştiyse de, bu esnada irili ufaklı ve tarihe not edilmeyi hak eden bir sürü şey oldu aslında… Unutmadan yazalım ki yıllar yıllar sonra hatırlayalım:
Son zamanlarda çok gerginiz. Maaile. Özellikle Deniz. Öfke patlamaları yaşıyor. Nasıl yaşamasın? Üç haftadır doğru dürüst göremedik çocukları. Görmeyi bırak, birçok şeye şahit oldu.
Anne olmanın en güzel taraflarından biri bir yandan çocuğunu büyütürken bir yandan da kendi çocukluğuna geri dönmek. Onunla birlikte -ve hatta bazen onsuz!- oyuncaklarla oynamak, çizgi film seyretmek, çocuk gibi davranmak, düşünmek…